İYİ - KÖTÜ
‘’ Her şey zıddı ile kaimdir.’’ Diyalektik felsefeciler böyle iddia ediyor. Siyah olmazsa beyaz olmaz, günah olmazsa sevap olmaz, iyi olmazsa kötü olmaz. Hastalık olmazsa, sağlık olmaz , örnekleri çoğaltabiliriz. Bence yaratılışın bütününü oluşturan tanımlama. Yaşamın farklılıklardan oluştuğunu ve bu farklılıkların da, birbirinden bağımsız değişkenlerin yanı sıra birbirine karşıt değişkenler ile daha çok kombinasyon oluşturması üzerine yaşamı yaşanır kılacağını belirten düşünce. Gerçekliğin içinde zihnimizin, onun bir gerçeklik olduğunu anlamamızı sağlayan gizli kalmış sırrı. Neyin ne olduğunun farkına varmanın en iyi tanımı. Yetmiş yıllık bir ortalama yaşam sürecinde, her dönemi ayrı güzellikte evrelerden geçer insanoğlu. Çocukluk başka güzel, gençlik başka güzel (belki de en güzel dönem ) yaşlılık kendince başka bir güzel. Yaşadığımız çevreler itibarıyla değişik statülerde yaşamlar sürüyoruz. Hangi statüde yaşarsak yaşayalım, insanoğlunun yaradılışı gereği iyi ve kötü kavramları hep içinde barınmaktadır. Biz hangi tarafı beslersek o taraf galip gelecektir. Tam anlamıyla kötü, tam anlamıyla iyi insan yoktur. Şartlar insanların iradesini ortaya çıkmasını sağlar .Örneğin, günlerce aç kalmış bir insanın sadece karnını doyuracak kadar yiyecek çalması doğru bir hareket midir.? Tabi ki doğrudur. Ya açlıktan ölecek, ya yaşamına son verecek yada karnını doyuracak kadar hırsızlık yapacak. Şimdi burada sorgulanması gereken kişinin hırsızlığı değil, Başkalarının bolluk içinde yaşarken, bir başkasının açlık çekmesi. Yani sistem meselesi. Bu konulara girmeden asıl anlatmak istediklerimi sizlere bir hikaye ile özetlemeye çalışacağım. Leonardo da Vinci “Son Akşam Yemeği” isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaşır. İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötüyü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Ya Huda’nın bedeninde tasvir etmek zorundadır…Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başlar. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark eder. Onu poz vermesi için atölyesine davet eder, sayısız taslak ve eskiz çizer. Aradan 3 yıl geçmiştir. “Son Akşam Yemeği” çizimleri neredeyse tamamlanmıştır, ancak Leonardo da Vinci henüz Ya Huda için kullanacağı modeli bulamamıştır. Leonardo’nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başlamıştır. Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam bulur. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştır. Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını ister, çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştır. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa dikerler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştır. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçirmektedir. Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açar ve bu harika duvar resmini görür. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle der: “Ben bu resmi daha önce gördüm” …”Ne zaman?’ diye sorar, Leonardo da Vinci, şaşırmıştır. Çünkü resmi daha önce kimse görmemiştir. “Üç yıl önce” der adam.. “Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…Ve hikaye böyle devam eder.. Anlatmak istediğimin tam olarak karşılığı olmasa da en yakını bir hikaye. İşte insanoğlunu diğer canlılardan daha kıymetli kılan iradenin kullanılma şekillerinden biri..
“İyi ve Kötü “nün yüzü aynıdır. Her şey insanın yoluna ne zaman çıktığına bağlıdır…Yolunuzun hep iyiliklerle kesişmesi dileklerimle, sevgi ve saygılar...
ŞAPKALI ADAM
Yorum Yazın :Misafir