ZİHİNSEL DEVRİM
Değerli okuyucu kardeşlerim bu haftaki yazımın biraz ağır olacağını düşünsem de , ilgimi çeken bir konu olduğundan, kendimce yorumlamaya çalışacağım. Yaşadığımız dünya,çok büyük doğal afetlerle karşılaştığında, eski varlığını sürdürme, başkaları ve etrafını saran doğayla iletişim kurabilme yolları işe yaramadığında, hayatta kalma olasılığı aşılması imkansız gibi görünen sorunlarla tehdit edildiğinde, canlı türleri ya ölür, ya yok olur, ya da evrimsel bir sıçrama yaparak, sınırlarının ötesine geçer.Bence dünyanın değişik yerlerinde yaşanan vahim olaylar neticesinde insanoğlunun karşılaştığı olaylar zihinsel açıdan aynı durumdur, varlığını sürdürme olasılığını tehdit eden büyük bir zihinsel kriz. Bundan tam iki bin beş yüz yıl önce devrin bilge insanları tarafından ortaya atılan, son yüzyılda varlığını en belirgin şekilde ifade ettiğini gördüğümüz,’’egoizm’’ yada egoist insan deliliği.
Çok yakın zamana kadar, insan bilincinin değişimi, zamanın bilge insanları tarafından işaret edilmiş olsa da,yaşadığımız çağa kadar ancak olasılığın ötesine geçemedi. Dini ya da kültürel geçmişlerine bağlı olmaksızın, nadir kişiler tarafından algılanmış olması,bu gerçeği değiştirmedi.Yaşadığımız dünyada egoist insan deliliği tüm insanlığın yaşamını tehdit eder hale geldiğinden, daha önceleri gerçekleşme zorunluluğu olmadığını varsaydığım, değişim zamanın geldiği kanısındayım. Tabi değişim derken zihinsel evrimden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Dünya nüfusunun bir bölümü, insanlığın çok önemli bir seçim yapmak zorunda olduğunu görebiliyor, ya da yakın bir zamanda görecektir. (Evrim geçir, ya da yok ol). İnsanlığın şimdilik küçük, ama giderek artan bir yüzdesi, eski egoist zihin kalıplarını kırdığını, yeni bilinç boyutuna ulaşmaya başladığını görebiliyoruz.
Zihniyetin hareketinin ve değişiminin en temel algi ve gözlemi, bir kişinin kendisine verilen ve daha önce sahiplendiği ve savunduğu bir değeri sorgulayıp, o değerin tam karşıtı olan karşı çıkmaya taşıması ve karşı çıkmayı sahiplenişi olarak tanımlanabilir. Günümüzde yükselen değerlerin, yeni bir din, yeni bir inanç sistemi, ruhsal ideoloji, ya da mitoloji olamadığı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Sadece mitolojilerin değil, ideolojilerin ve inanç sistemlerinin de sonuna gelindiği kanısı oldukça yaygın. Değişim, zihinlerimizin algılayabileceğinden çok daha derinlere uzanıyor. Aslında, bu yeni bilincin merkezinde, düşüncemizin ötesine geçebilme, kendi benliğimizde düşünceden çok daha geniş bir boyutu algılayabilme yeteneğimiz yatıyor. Artık kimliğimizi, benlik duygumuzu o kadar önemsemeyecek, kendimiz olarak algıladığımız eski bilinç yapımızdan uzaklaşacağız. Kafamızdaki sesin kendi ben'imiz olmadığını anlamak, ne kadar büyük bir özgürlük olur bilemiyorum.
Eğer kötülüğün herhangi bir gerçekliği varsa ,mutlak da değil, görece bir gerçeklik, işte onu tanımlamak zor olacaktır. Fiziksel biçimler, düşünce biçimleri ve duygusal biçimlerle tanımlama beklide uygun bir cümle olabilir. Bu durum, bir bütünle bağlantılı olduğumuzu unutmamıza, yadsımamıza, başkalarıyla ve yaratıcı ile bağlantımızı kaybetmemize neden olabilir. İşte bu unutkanlık, acı çekmek, aldanmak büyük günah olacaktır. Düşüncelerimizi, söylediklerimizi ve yaptıklarımızı bu ayrılık aldatmacası belirlediğinde, nasıl bir dünya yaratabiliriz ki? Bunların cevabını bulabilmeniz için, insanların birbirleriyle iletişimlerine bir bakın, ya da bir tarih kitabı okuyun, ya da akşam haberlerini izleyin, durum tamamen anlayacağınıza eminim.. Eğer insan olarak zihin yapımızı değiştiremezsek, sürekli aynı dünyayı, aynı kötülükleri ve aynı delilikleri yaratmaya ve yaşamaya devam edeceğimiz gerçeğini gözden kaçırmamalıyız..
SAYGI VE SEVGİLERİMLE…
ŞAPKALI ADAM
Yorum Yazın :Misafir