SINAVLAR
Ülkemizde yapılan tüm sınavlar şüphesiz bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyaç, temelde ortaöğretimde ve yüksek öğretimde eğitim kurumları arasındaki nitelik farklarının artmasına bağlı olarak ailelerin çocukları için daha iyi eğitim taleplerine dayalı ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda okula olan talebin sunulan arzdan, kontenjandan fazla olması durumunda öğrencilerin bir şekilde başarılarına göre sıralanarak yerleştirilmeleri mantıklı bir yoldur, aynı zamanda adil olarak görülebilir. (Bence sorgulanması gerekir. ) Bu sınavlarda öğrenciler, ailelerinin, öğretmenlerinin ve yöneticilerin yüksek başarı beklentileri ve bu beklentilerin karşılanmasındaki güçlükler nedeniyle kendilerini baskı altında hissetmekte ve bunun da etkisiyle kaygı düzeyleri sınav süresince yükselmektedir. Bu tür sınavları yüksek risk içeren sınavlar olarak tanımlamaktadır. Bir kez uygulanan bu sınavların sonuçları toplumumuzda genellikle var olup olmama ikileminde değerlendirilmektedir. Öğrenciler, bu sınavların sonuçlarına göre çok şey kaybedebilir ya da kazanabilirler. İşte hemen hemen toplumun tüm kesimlerince tartışılan ve kimi zaman acımasız bir şekilde eleştirilen sınavlar, bu grupta yer alanlardır. Ülkemizde yükseköğretime geçişten ziyade ortaöğretime geçişte kullanılan sınavlar çok daha fazla tartışılagelmiştir. Prof. Dr. Şener BÜYÜKÖZTÜRK’ün konu hakkında ki görüşleri böyle. Şimdi konu uzmanlarının vermiş olduğu araştırma bilgilerini incelediğimizde inanılmaz sorunlarla karşılaşıldığı açıkça görülmektedir. Kalem Eğitim ve İnsan Bilimleri Dergisi 2016, 6(2), 345-356349 ulusal düzeyde gerçekleştirilen bir araştırmanın sonuçlarını incelemenizi öneririm. Buradan bazı tespitleri paylaşayım. Dünyada sınavların eğitim sistemini sınıf içi uygulamalara kadar etkilediği, şekillendirdiği bir başka eğitim sistemi yoktur. Yukarıda değinilen araştırmanın sonuçlarından da anlaşıldığı üzere bu sınavlar çocuklar ve aileler için var olma meselesi olarak görülmektedir. Her şey bu sınavlarda başarılı olmaya odaklıdır. Bu bağlamda, okullardaki sınıf içi hem öğretim hem de ölçme değerlendirme uygulamaları merkezî sınavlarda başarılı olmaya göre düzenlenmeye başlanmıştır. Öğretmenler, sınıflarında zaman alıcı ve görece değersiz gördükleri öğrenme uygulamaları yerine kısa zamanda daha fazla içeriğin sunulabileceği anlatıma dayalı yöntemleri tercih etmeye başlamıştır. Bu tercihlerin özellikle kalıcı öğrenmeler için engel teşkil edeceği, eğitim ile gerçek hayat arasında ki ilişkinin kurulmasına katkı sağlayacak etkinliklerin ise ihmâl edilmesine yol açacağı düşünülmektedir. Yani, çocuklarımız gerçek yaşamlarında karşılaştıkları basit sosyal sorunlarını çözmekten uzak, toplum içinde hayatlarını kolaylaştıracak becerilerden yoksun ama sınavda yüksek puan almaya dönük bir yetiştirme sürecine itilmektedirler. Çocuklarımızın bilişsel davranışlarını sınayan sıralama amaçlı sınavlar var oldukça, öğrencilerin ve ailelerin eğitime ilişkin tek amacı her türlü yöntemi kullanarak bu sınavlarda başarıya ulaşmak olacaktır. Oysa eğitimin öncelikli amacı, hayatta başarılı olan sağlıklı bireyler yetiştirmektir. Eğitimin amacı sadece çocukları gelişim dönemlerine uygun bilgi ve becerileri kazandırmak değildir. Aynı zamanda iyi ahlâkî özellikler kazandırmak ve geliştirmektir. Dolayısıyla, eğitim sisteminin yöneticilerinin böyle bir gündemi olsa dahi, toplumun sınavlardan başka odaklanacağı bir eğitim sorunu olmayacaktır. Bu bağlamda çocuklarımızın sosyal, duygusal gelişimleri, onların millî ve insanî değerlere sahip olma durumlarını izlemeye dönük ölçme uygulamalarının ülkenin gündeminde dikkate değer bir yer edinmesi olmalıdır.
Araştırma sonuçlarına göre yukarıda anlattığım çıkarımlarda bulunmuş Prof. Dr. Şener BÜYÜKÖZTÜRK. Katılırsınız katılmazsınız bilmem.
Sınava giren öğrencilerimize, her şeyin istedikleri gibi gerçekleşmesi dileklerimle
ŞAPKALI ADAM
Yorum Yazın :Misafir