DEDİKODU
Dedikodu, “Bir kimseyi yermeye, çekiştirmeye yönelik gevezelik, bu amaçla çıkarılan söylenti.”yada ‘’Gerçekliği olmayan,fakat kendi çıkarları doğrultusunda gerçekmiş gibi başkaları hakkında yapılan yanlış beyan’’ Olarak açıklanabilir. İnsanların ve toplumların kültür ve eğitim düzeyi ile yakın ilişkisi vardır. Toplumsal bir hastalık olarak ta görülebilir.Gerçeklerin kendi çıkarlarına ters düştüğü zamanlarda ,karşı tarafı zor durumda bırakma ve bundan çıkar sağlama çabasıdır aslında.Cesaret ve açık sözlülük ne kadar erdem ise dedikodu da o kadar ilkeliktir.Çünkü dedikodu yapan insanları incelediğinizde,bilgi ve kültür eksikliği,cesaretsizlik ve kıskançlık ilk göze batan özellikleridir.Maalesef geçmiş dönemlerde olduğu gibi,günümüzde de çok miktarda mevcut olduğunu görmekteyiz.
Peki bunu nasıl anlıyoruz.?
Dedikodu müptelaları kendi yetersizliklerini gizlemek için herkeste kusur arayarak bu eksikliklerini kapatmak isterler. Bunlar daha çok eleştirirler ama bu eleştirileri düşünce belirtmek değildir. Başkalarının yanlışı eksiği üzerinde durur neyin nasıl olması gerektiğini söylemezler. Başkalarından söz ederlerken asla kanıt belge göstermezler. Her söylediklerine inanılmasını bekler, inanmayanlara da saldırırlar.Yani her şeyi ak ve kara görürler. Toplumsallaşmasını tamamlayamamış insanların,bilgi ve kültür düzeylerinin düşük olduğu gözlemlendiği sürece bu hastalığın önüne geçebilmek imkansız gibi bir durum ortaya çıkarmaktadır. Dedikodu ve iftiranın altından ise hep kıskançlık çıkar. . Kafalarında bir senaryo canlandırırlar, bilinçaltı gerçekle hayali ayırt edemediği için bir süre sonra kendi söyledikleri yalana kendileri inanmaya başlarlar. Bunu onların yüzüne çarpmanızın ise hiç mi hiç faydası olmaz. Çünkü bu sefer de inkar etme mekanizması devreye geçer. Bütün bunların altında, içlerinde sizi mutsuz ve başarısız görme arzusu yatmaktadır. Her insan biraz kıskançtır evet, ama kıskançlığını kontrol altına almayı başarmak eğitimli ve kültürlü insanların meziyetidir.. Yani içindeki kıskançlık duygusunu yönetebilir. Bazıları ise kıskançlık duygusu tarafından yönetilirler. Bu duygu tarafından ele geçirilen insanlar, bulundukları makam, mevki ve itibarlarını unutarak bu konudaki zaaflarını herkesin içinde alenen sergilerler. Bu zaafı göremeyen ve duydukları şeyleri hiç yargılamadan, eleştirel düşünmeden kabul eden insanlar ise bunların bulundukları konumdan etkilenip “Koskoca bilmem ne” yalan mı söyleyecek diyerek insanlar hakkındaki iftiralara inanmaya başlarlar. Bu tarz kişilere de “Her duyduğunuza inanmayın!” demenin genelde bir faydası olmaz; çünkü her duyduğuna inanmamak için de insanın ciddi bir tekamül geçirmesi gerekir.Karşıdakilerin sizi anlattıkları şekilde görmek istediklerini anlamanız uzun sürmeyecektir.Konuyu fazla uzatmak istemiyorum.Ne anlatmak istediğimi açık bir şekilde yazmış olduğumu tahmin ediyorum. Yazımın başında dediğim gibi dedikoduyu bir hastalık olarak görüyorsak,tedavisinin de olabileceğini düşünmek yanlış olmaz Kısaca anlatmak gerekirse,kendimizi bilmeyi sağlayacak araçlarla kendimizi donatmak,sevilmeye değer ne varsa sevmek,insan olmaya çalışarak,toplumsal yaşamı içselleştirmek güzel bir başlangıç olacağı kanaatindeyim.
Son olarak,siz hayatınızın her aşamasında başarı ve mutluluğu yakaladığınız,topluma faydalı işler yaptığınız sürece,sizin dedikodunuzu yapacak insanlar hep çıkacaktır.
Bırakın kendi mutsuzluklarında boğulsunlar…
Saygı ve sevgilerimle..
ŞAPKALI ADAM
Yorum Yazın :Misafir