SINAVLAR NEYİ ÖLÇER ?
Değerli okuyucu kardeşlerim,bu hafta başlıktan da anlaşılacağı gibi sınavlara giren çocuklarımız ve aileleri hakkında bir iki kelam etmek istiyorum.Maalesef ülkemizde genç nüfusun çokluğu, üniversitelerimizin azlığı sınav mecburiyetini getirmektedir.Gönül ister ki gençlerimiz hayallerindeki eğitimi alsın.Fakat ülkemizde çocuklarımızın okuduğu veya okuyacağı okullardan sonra hangi mesleği tercih edecekleri değil,en çok hangi mesleğin maddi kazanç sağlayacağı düşünüldüğünden,gerek aileler gerekse yaşam koşulları gençlerimizi bazen yanlış tercihler yapmaya zorladığı aşikardır.Bu sebeplere fazla girmek istemiyorum.Konuyu daha değişik yönlerinden incelemek istiyorum.
Sınav yaşları, gençlerimizin tam olarak ergenlik dönemlerine denk geldiği için, bir çoğunun ergenliğin getirdiği problemlerle uğraşmakta olduğunu bilmekteyiz.Çocuklarımızın yaşadığımız güncel olaylardan etkilenerek gelecekleri için büyük kaygılar taşıdıklarını göz önünde bulundurursak,birde bunlara aile baskılarını,çevresel baskıları,değişik yönlendirmeler için yapılan müdahaleleri katarsak, kaygılarını çok daha fazla büyüterek panik sürecine soktuğumuzun farkına bile varamadığımızı görürüz.
Konunun uzmanlarından Psikolojik Rehberlik Danışmanı Aliye Mürvet Oğlu bakın konuyu nasıl izah etmiş. Bir çok ebeveynde ‘İyi okullara zeki çocuklar girer’, düşüncesinin hatalı olduğu iddia ederek, Hacettepe tıp öğrencileriyle yaptığı bir araştırmaya göre tıp ve mühendislik öğrencilerinin zeka oranının eşit seviyede çıktığını belirtiyor. Rehberlik Danışmanı, “iyi okul ve zor bölümlerde okuyanlar diğer öğrencilere göre daha üstün zekalı değil” ifadelerini kullanıyor. Okumak ve bir diploma sahibi olmak günümüzde elbette hayatın temel amaçlarından biri haline gelmiştir. Ancak hayattaki tek alternatif değildir. Bu anlamda çocuklara önce yaptığı eylemlerden memnun olmayı, eylemlerinin sorumluluğunu almayı ve gerçekten değerli işler yapmayı öğretmek gerektiğini vurguluyor.Ve devam ediyor,.’’Başarı, göreceli bir kavramdır. Her çocuğun başarı algısının da bu anlamda birbirinden farklı olabildiğini,günümüzde empoze edilen başarı anlayışı kariyer odaklı olduğunu ve herkesi tek tip hale getirdiği anlayışını da ortaya koyduğunu iddia ediyor. Ancak her insanın hayatta ki başarı hikayesinin de birbirinden farklı olacağından bahsediyor.. Başarılı olmak illa ki bir üniversite okumak ve kariyer yapmak olmadığını,başarı, kişinin yaptığı iş her ne olursa olsun, o işten keyif alması, o işi severek yapmasının,işini yaparken keyif alan insanların zaten işin gerektirdiği kariyer hedeflerine de kolaylıkla ulaşacakları bilgisini veriyor.
Üniversiteye giriş sınavlarının, herkes için geçerli olan ve bireylerin özel koşullarını dikkate almadığı standart bir sınav olduğu unutulmaması gerektiğini,nihayetinde bilginin sınandığı bir sınavı kişilik ölçen bir sınav algısıyla düşünmemek gerektiğini vurguluyor..
Değerli dostlar,konu çok ama çok geniş.Bir köşe yazısına sığdırmamız mümkün değil.Biz velilerin sınavlara bakış açısı değişmedikçe, çocuklarımızın ileride güzel okullardan mezun olması sağlanabilir, ama mutlu olmalarını sağlayacağımız pek söylenemez.. Unutmamalıyız ki, her zaman önemli olan hayat başarısıdır. İnsanın nihai hedefi mutluluktur. Hayat başarısı yakalamış insanlar hem maddi hem de manevi doyuma ulaşmaktadırlar. ‘’ SINAVLAR BİLGİYİ ÖLÇER, ZEKA YA DA KİŞİLİĞİ DEĞİL’’
Hayatın içinde öyle çok imtihan var ki…Bu sınavlar teferruat kalacaktır.
Saygı ve sevgilerimle..
ŞAPKALI ADAM
Yorum Yazın :Misafir