SAPHROSYNE
Bu günde karşınıza bu ilginç başlıkla çıkıyorum. Bunun eski Yunancadaki karşılığı, kişinin hayatını özenle ve akıllıca yaşaması, ahenkli bir denge ve bilgelik' anlamına gelmektedir. İlişkilerimize nezaketi, toplumsal yaşamımıza şefkati ve sevgiyi nasıl taşıyabiliriz? Öfke yönetimi yapamayışımız ve sosyal frenlerimizin çalışmaması bizi ve çevremizi nasıl etkilemektedir? Soruları ile başlamak doğru olacaktır.
İnsan doğasını, duyguların gücünden soyutlayarak anlamaya çalışmak akılcı bir yaklaşım olmasa gerek. Duyguların hayatımızdaki yerini ifade edebilecek Aristo'nun bir sözü, bu doğrultuda çok anlamlıdır. "Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak işte bu kolay değildir." Bu söz aklımıza şu soruları getiriyor. Kararlarımızı ve hareketlerimizi şekillendiren duygularımız çoğu zaman çok yücelttiğimiz düşüncelerimize baskın çıkabilir mi ? IQ ile ifade edilen zeka seviyesine verdiğimiz önemde çok aşırıya gitmiş olabilir miyiz? Duygular bize hakim olduğu sürece zeka tek başına bir anlam ifade edebilir mi? Duygu ve düşünceyi, birbirinden ayrı iki süreç olarak görme eğilimi yaklaşık üç bin yıldır devam etmektedir. Bu ayrım, düz bir bakış açısının ürünüdür. Düz bir bakış açısı ya da bir başka deyişle çizgisel bir bakış, aslında önemli detayları görmezlikten gelme yani bir indirgenmişlik olarak da ifade edilebilir ki, dağlık bir bölgeyi adeta düz bir ova gibi algılama bicimi buna örnek olarak verilebilir .Modern öncesi dönemde dinsel paradigma, duyguların düşünceye egemen olmasını savunurken, modern sonrası dönemde ise aklın egemenliği ön plana çıkarılmıştır. Aklın hüküm sürmesini önerenler, aklın duyguya egemen olmasını da hedeflemişlerdir. Aslında düşünce-akıl-duygu-duygusallık bir örgü gibi birbirlerine bağlıdır. Bu nedenle de yaşamlarımızda her zaman birinin diğerine baskın çıktığı süreçler yaşamaktayız. Burada amaç duyguları bastırmak değil, dengedir. Günümüz dünyasında özellikle tutkunun en güçlü ve dizginlenmesi zor duygu olduğunu söylemek mümkündür. Hepimizin bildiği gibi duygularımızın kontrolü hiç de kolay değildir. Buradaki sorun aslında duygusallıkta değil, duyguların yansıtılma şeklindedir. Aristo’ya göre denge erdemi simgelemektedir. Kuşkusuz her duygunun kendine özgü bir değeri ve önemi vardır. Bize sıkıntı ve acı veren duyguları yönetebilme yetisi aynı zamanda sağlığımızın da anahtarı olacaktır. Yaşam içinde sonsuz zamanlara sahip olduğumuz düşüncesine (yanılgısına) kapılsak da yaşam yolculuğu ne yazık ki düşündüğümüz gibi gerçekleşmemektedir. Yaşam serüveni yaşadığımız anlardır, yani şimdidir. Bu değerli anların önemini ve anlamını bilmek, farkında olmak daha da önemlisi yaşam felsefemizi ve ilişkilerimizi buna göre düzenlememiz gerekir. Bernard Shaw’ın güzel bir sözü vardır; dünyada değişiklik yapmakta başarılı olanlar, değişikliğe kendilerinden başlayanlardır .Konuyu biraz dağıtmış olabilirim .Anlatmak istediklerimin özeti şudur aslında. Birbirimizi sevelim, arzu ettiklerimizi yapabilmek için dünyanın bütün zamanlarına sahip olduğumuz yanılgısından sıyrılalım. Yaşamın içini dolduralım .William Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet ‘de; Prens arkadaşı Horatio' ya diyor ki ;Sen, kaderin sillesini de ödüllerini de aynı şükranla karşılamış birisin, tutkularının kölesi olmayan bir adam göster bana ,kalbimin içinde, taşıyayım onu, tıpkı seni taşıdığım gibi...
Her çeşit duyguda dengeyi sağlayabileceğiniz, yani yaşamın duygusal fırtınalarına dayanabilme erdemini göstereceğiniz bir hayat dileklerimle, Yunus Emre’nin bir sözüyle bitirelim. Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım, Sevelim sevilelim, Bu dünya kimseye kalmaz ….
ŞAPKALI ADAM
Yorum Yazın :Misafir