Kadına şiddet konusunda çalışmalar var. Şiddete uğrayan kadınlara elbette yardım edilmeli. Fakat konu öyle abartılıyor ki neredeyse bütün erkekler, şiddet yanlısıymış gibi gösteriliyor. Bu da işinde gücünde, ailesinin geçimi için canla başla çalışan pek çok erkeği zan altında bırakıyor. Neden bin erkeğin hatasını yüz bin erkek çeksin ki? Şiddet konusundaki çalışmalar erkekleri zan altında bırakmadan yapılmalı.
Öncelikle şiddetin tanımı iyi yapılmalıdır. Fiziki şiddet üzerinde durulurken, psikolojik şiddet, fiziki şiddetten daha hafif değildir. Kadınların erkeklere uyguladığı psikolojik şiddet önemsenmezken, erkeklerin kadınlara uyguladığı fiziki şiddet görülüyor sadece.
Kadın erkeğe her türlü hakareti yapıyor, bu suç olmuyor, erkek kadına bir tokat atsa suç oluyor. Erkek attığı tokadın bedelini ödeyecekse, kadın da yaptığı hakaretlerin bedelini ödemeli; madem eşitlikten haktan hukuktan bahsediliyor. Karakollarda “psikolog polisler” olmalı. Kadın fiziki şiddette nasıl polisi arayabiliyorsa, erkek de “psikolog polisi” arayabilmeli. “Karım bana şu hakaretleri yaptı, ruh sağlığımı bozuyor, şikayetçiyim diyebilmeli.”
Kadına şiddet durumunda polis çağırmayı öğretmeden önce, erkekle nasıl konuşulur onu öğretmek lâzım. “Kadın hakaret ederse, erkek vurabilir.” demiyorum yanlış anlaşılmasın.
Kadının önce kendini korumayı öğrenmesi lâzım, şiddet önemli oranda azalacaktır. Yoksa polis gelene kadar canından olur. Kadının haklı ya da haksız olması mesele değil. Kadın, devlete polise güvenip ağzına gelen hakareti erkeğe yaparsa, polis gelene kadar kadın canından olabilir. Bu yüzden kadınlara önce kendini korumayı öğretmek lâzım. Bu da ne eline silah vererek ne de savunma sporu öğreterek olur. Kadının en büyük silahı dilidir. Kadın dilini düzgün kullanırsa kendini koruyabilir.
Kadına şiddet ve cinayetlerinin çoğu ya içkili iken ya da boşanma aşamasında gerçekleşiyor. Boşanma aşamasında . Ayrıca çocukların velayeti için ya da erkekten nafaka almak için dava dilekçelerine erkeğe yazılmayan iftira kalmıyor. Erkeğin sapıklığından tutun, aklınıza gelebilecek her türlü iftira atılıyor. Bir kaç yalancı şahit bulmak da pek zor olmuyor.
Elbette boşanan erkeklerin içinde kötüsü de, sapığı da, akıl hastası da yokmu ? tabiki vardır ve bunlar yazılmalıdır; ama bu kadar boşanan erkeklerin hepsinin kötü, kadınların da çoğunun iyi olması pek gerçekçi değil. Kadın erkeği cezalandırmak için çocukları babalarından kaçırıyor, çocuklarının yanında ya da sokak ortasında hakaretler ediyor, üstüne dava dilekçesinde iftira atıyor. Yine de bunlar, sebep ne olursa olsun, erkeğin cinayet işlemesinin asla haklı sebepleri değil tabii ki.
O zaman “Türk erkeği kadını kendi malı gibi görüyor, boşanmak istemiyor” gibi meselenin özüne inmeyen tespitler de bulunmak yerine “neden boşanma aşamasında bu kadar cinayetler işleniyor” onun araştırmasını yapıp, ailelere boşanırken yardımcı olunmalı.
Aileyi çok ilgilendiren “feminizm” konusunda da bir kaç şey söyleyerek bitirmek istiyorum.
Kadınları kurban, erkekleri ise saldırgan ilan eden günümüz “feminist” yaklaşımı yanlış yönlendirici oluyor ve sorunları daha kötü hale getiriyor. Kadınların iyi, erkeklerin ise “kötü” olduğu yolundaki sosyal algılama, gerçekleri görmemizi engelliyor.
Şiddete herkes karşıdır eminim ancak ülkemizde kadınlar hep masum erkekler hep cani olarak gösteriliyor bir şeyi söylemek iş değil nedenlerinden haberdar olmalı.
H.Aslı PARLAK
Yorum Yazın :Misafir