MEVSİMLER GİBİ KARIŞIYOR BAZEN HER ŞEY BİRBİRİNE
Her şeyin bir nedeni var hayatta. Hayatına giren her insan, başından geçen her olay, yaşadığın her acı sana bir şey öğretmek için var.
Öğreniyor musun? Ne ala... Öğrenemiyorsan, kafana vura vura öğretir hayat, bugün olmazsa, yarın, kestirme yolu yok. işin formülü bu. Öğ-re-ne-cek-sin!
Dışarıda rüzgar var mevsimlerin iyice tersi dönmüş, yaz kışa dönüşmüş, kış kaybolmuş. Sonbahar bile kimlik bunalımında, sen kendini kaybetmişsin, çok mu?
Arayıp bu doğru zamanı bulmak çok zor. Hazan mevsimi hüküm sürüyor bir süredir, hem içinde, hem sokakta. Pandora kutusu açılmış, tüm yaşanmışlıklar saçılmış ortalık yere, ya toplarsın, ya toplarsın. Ya bu diyardan gideceksin ya bu deveyi gideceksin başka kaçarı yok.
Kaçma artık, didikle kendini, düşün, anla! Bu tecrübeden neler öğrenmen gerektiğini düşün, niye sorusunun yerini nasıl alsın. Nasıl daha güçlü kalkabilirim ayağa, dengeli, güvenli devam edebilirim hayata?
İnsan en güzel kendine yalan söylermiş. Kendini kandırmak, olmadık bir şeye inanmak, olanı görmemek, olmayanı var saymak bazen günlük bir uğraş haline geliyor toz pembe dünyamızda. Kolay çünkü, gerçekle yaşamaktan çok daha kolay, kendi yarattığımız gerçeklerin altına saklanmak. Gözlerinde sıkıntılar mı baş gösterdi, bir bak bakalım, hayatındaki hangi sorunu görmezden geliyorsun son zamanlarda.
Varoluşsal yalanlarımız var bir de, onlarsız tamamen dağılacağımız, yok olacağımız, kendimizle ilgili yarattığımız fanteziler. Bizim inatla gözlerimizi yummayı seçtiğimiz ama karşımızdakilere açık seçik görünen, hayatımızın su götürmez gerçekleri bunlar. Aksini anlatmaya çalışana öfke kustuğumuz, sıkı sıkı tutunduğumuz hayaller ile kapatmaya çalıştığımız gerçekler. Acılar çünkü, çirkinler. Kafamızda yaratmak istediğimiz ‘Ben’ in çok çok uzağındalar. Hangisi daha iyidir hiç bilemem böyle zamanlarda... Uyan, gerçekle alakan kalmamış diye dürtüklemek mi bir dostu, yoksa yalancı mutluluğunu bir süre daha yaşamasına izin vermek mi? Hangi yol daha zalimce, gerçeğe yönlendirmek mi, kendi yarattığı bir dünya içinde şuursuzca duvara doğru gitmesine izin vermek mi, hiç karar veremem. Çakılacak sonuçta duvara bilirim de, zamanını kendi mi seçsin ben mi orasını bilemem işte. ‘Gerçek acı veriyorsa saklamalı mı, saklamamalı mı?’ sorusuna götürmesin bu bizi. Ama Konumuz sadece kendimize söylediğimiz yalanlar, gerçek dünyadan korunmak için üzerimize geçirdiğimiz komik zırh. Çıplağız aslında, zırh sanal... Bunu haykıranları hemen kara listeye alsak da, gün geldiğince uyanacağız, başka yolu yok.
Bir cümle, bir kitap, bazen bir bakış yeter samandan inşa ettiğimiz kalenin yerle bir olmasına. Zamanı gelmiştir dostum, çerden çöpten kurduğun kuleler ne kadar hoş görünse de ömürleri bir rüzgar kadardır ancak... Rüzgar hep aynı yönden esiyorsa, nedenini araştır bence, şatonu yeniden daha da kocaman, yerine dikmeden önce.
Rüzgar hep de beni vuruyor demek, rüzgarlara daha açık hale getirecektir kaleyi, o kadar. Düşün derim bir, niye hep seni vuruyor, hep aynı yerden kırıyor bu hırçın rüzgar? Bir de daha sağlam malzeme kullan bu defaya, hayallerinle ör duvarlarını, ama hayallerini gerçekleştirecek cesareti de atlama, Hayalsiz yaşanmaz çok iyi biliyorsun sen de, tek hayallerle de yaşanmaz be gülüm...
Her tecrübe bir ders, her insan öğretmen, acı ilaç... Öğrenemediysen, yine yeniden, düşe kalka öğrenirsin, korkacak bir şey yok, her şey bizim için. Yağmurun altında yürümek mi derdin, yağmuru dinlemek mi? Yoksa ‘O’ mu bunu da iyi belle, mevsimler gibi karışıyor bazen her şey birbirine...
H.Aslı PARLAK
Yorum Yazın :Misafir