Kendi adıma yaptığımız iş gereği günlük hayatta çok kez klavye ile dertleşmemiz olmakta ancak ilk kez profesyonel olarak bir köşede yazmam istendiğinde hiç düşünmeden kabul ettim. Tabi ilk yazı olması hasebiyle yazının tamamını okuduktan sonra çok daha başka şeyler yazmam gerektiğini düşünenler olabilir. Ama Türkiye’de yaşıyorsanız ve çevrenizde her dakika bir trajedi yaşanıyor ve ülkenizin etrafını saranın aslında bir toprak parçası olmadığını bilakis bir ateş sarmalı olduğunu düşünecek olursak bunca olaya sessiz kalmak imkansız. Acı her köşeden dönüp sizi buluyor. Hüzünler Ülkesinde yaşayan bir birey olarak sözlerime güzel şeylerden bahsedemeyeceğimi ifade ederek işe koyulmak istedim.
İlkokulda Hayat bilgisi dersinde hepimize “Batı-Kuzey-Güney-Doğu” ana yönler olarak öğretilmiştir. Büyüyünce bu dörtlününaslında tek coğrafi bir yön olmadığını ülkede de yaşayanların insanların sosyo-ekonomik yapısı bakımından da önemli bir yön alma-yönlendirme durumu olduğunu görmeye başladık.
Son günlerde ülkemizde yaşanan acılara baktığımızda her şehre uğrayan şehit acısı, doğuda ve güneydoğuda ise yaşam alanlarından göçmek zorunda kalan masum insanlar olduğunu görmekteyiz. Burada yaşananların nedeni herkesçe bilinmekte. Peki, nedeni herkesçe bilinen bir şey nasıl oluyor da sonlandırılamıyor. İşte bu andan itibaren bireylerin ve toplulukların aslında bazı şer odaklar tarafından kullanıldığı ve bu şer odakların (güçlü ve ayrışmanın olmadığı bir ülkede barınmasının mümkün olmayacağı düşünüldüğünden) tamamı ile kurgulandığı senaryonun bazı piyonlar aracılığı ile yürütüldüğü görülmekte.
Biz Türk-Kürt-Çerkez-Laz-Alevi-Sünni-Müslüman-Gayrimüslim vs vs..daha bir çok farklılıklar ile toplumu oluşturan bireyler olarak ayrılıyoruz. İşte sorunda bu ayrılma noktasındainsanlığın en temel dürtüsünden EGO’larımızdan kaşınması ile ortaya çıkıyor. Egolarımızı kaşıyan bu güçler bu farklılıklarımızdan faydalanarak bizi birbirimize düşürmeye ve iç huzursuzluklarla uğraşırken dışımızda olup biteni görmemize rağmen düşünmeye fırsat vermeyerek sonu hızlandırmaya gayret etmekteler.
Hepimizin diline pelesenk olmuş bir söz vardır “et ve tırnakgibiyiz biz ayrılmayız” hakikaten de öğledir. Ancak unutulmaması gereken burada normal şartlarda dış etkenlerden uzak durumlarda bunun söz konusu olduğu. Ancak biri sizi ayırmak için diretiyorsa eninde sonunda bu kaçınılmaz son gerçekleşir. Şimdi yeni bir yılda yeni başlangıçlar yapmak adına eskiden ne yapıyorsak bu yeni yılda onları yapmayarak işe başlayalım. Ailemizi-komşumuzu-mahallemizi-beldemizi-memleketimizi-bayrağımızı-devletimizi sevelim, sevelim ki dışarıda yanan ülkelerinin tamamının nerede ise İslamÂlemi olduğunu görelim. Unutulmaması gereken bina sağlam temelli ise seni dış etkenler yıkamaz. Ama biz içerde güçlü olmadığımız sürece başımıza hep birileri çorap örmeye çalışır ve bu amaçlarına eninde sonunda ulaşırlar.
Uyan ey halkım uyan bölünme ile çoğalma ancak biyolojide olur oda zaten amip, öglena ve terliksi hayvanda olup onu çıplak gözle bile göremezsin. Vatanın üzerine hesap yapanların oyununu bozabilecek gene içindeki “İNSANİ SEN” unutma. Akli melekelerini kimseye kiraya verme, verme ki torunlarına hikayelerini özgürce anlatabileceğin bir vatanın olsun.
Yorum Yazın :Misafir
