Bu haftaki yazıma Konfüçyus’un çok sevdiğim bir sözü ile başlamak istiyorum.“Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan herşey onun etrafında döner.”
İnsan ilişkilerinde en temel ahlaki değerlerden biridir ADALET. Adalet, her şeyde hakkı gözetmek ve hak edene hakkını vermektir. Adalet en başta doğru olmayı gerektirir. Gerektiğinde risk almayı hatta doğruluk adına kötü olmayı göze almaktır. En yakınlarının, sevdiklerinin aleyhine; düşmanının lehine karar verebilmektir kimi zaman.
İnsanların refah ve mutluluk içinde yaşamasının temel gerekliliklerinden birisi adaleti sağlamaktır. Gerçek anlamda adaletin sağlandığı bir ülkede neredeyse tüm insanlar mutludurlar. Adaleti sağlama görevi ise genel anlamda devlet yöneticilerine aittir.
Adaletsiz bir ülke karışıklığa (anarşizm) mahkûmdur.Adaletin sağlanmadığı toplumlarda insanlar mutsuzdur ve gerek devlet yöneticilerine gerekse de diğer insanlara karşı güvensizdirler. Orada Adalet yoksa insanlar yanlı kararlar ile kendi adaletlerini sağlamak adına ADİL OLMAYAN ile birleşerek sadece kendi adaletlerini sağlamaya çalışırlar.
Adalet toplumsal bir değer gibi gözükse de bizzat bireyin kendi hayatını yönlendirmesinde temel bir değer haline gelmelidir. Esasında hayatımız seçimlerden oluşur. Yaptığımız her iş, verdiğimiz her tepki, sergilediğimiz her tutum gerçekte diğer tüm alternatifler arasından uygun bulduğumuz ve seçtiğimizdir. Seçimlerimizi, içimizde gerçekleştirdiğimiz bir takım değerlendirmeler sonucunda yaparız.
Adalet kavramının zıddı ve karşıtı ise haksızlık ve zulümdür. Değerlerimizinyozlaştığı ve kaybolduğu günümüzde adalet yerine birbirini ezme gayreti meydana çıktı.Güçlü olan aciz,savunmasızlara karşı kendilerini üstün görmeye başladı.
Peki adaleti kimler sağlamalı?
İnsanları değerlendirirken ölçütümüz onların dürüst ve ahlaklı olmaları mı? Yoksa bize nasıl davrandıkları, sahip oldukları güç, itibar, zenginlik, mevki ya da fiziksel görünümleri mi? Bazen kötü şeylerden de mutlu olabiliyor muyuz? İyi-doğru birine kendimizi uzak hissederken, kötü eylemlerde bulunanlara sempati besleyebiliyor muyuz? Eğer cevap evet ise bu SENDEN ADALET BEKLENEMEZ demektir. Çünkü olayları ya da kişileri değerlendirirken hak ve adalet temeline dayanmıyorsun demektir. Çünkü adalet öncelikle adil-temiz-saf bir niyet üzere olmayı gerektirir.Ölçüt yanlış ise, değerlendirmeler çoğunlukla yanlış olacak, bu değerlendirmeler sonucunda sergilediğimiz davranışlar ahlaki olmayacaktır.
Şimdi ülkemizde ADALETİN BU DENLİ YARA ALDIĞI bir ortamda bunu derleyip toplayacak, zedelenen bu güveni yeniden kuracak olan ve halkın arasında “ADALETİN KESTİĞİ PARMAK ACIMAZ” diyenlerin çoğalabilmesi için enbüyük görev ise adaleti sağlamakla sorumlu bulunan yargı mensuplarında.
Bu demek değil ki işi yargı mensuplarına atarak sen sorumluluktan kurtulacaksın. Yok öyle SEN ADALETİN SAĞLANMASI İÇİN ÜZERİNE DÜŞENİ YAPACAKSIN Kİ, bütün insanlar adaletin sağlanması için üzerine düşeni yapacak, onu sağlamayı sadece devlet yöneticilerine bırakmayacak. Adalet sadece insanlar için geçerli değil; hayvanlar hatta bitkiler için de geçerli olmalıdır. Burada siz hiç eziyet eden bitki-eziyet eden hayvan gördünüz mü? Tabi ki hayır değil mi, eziyet ve işkence deyince insanoğlunun en iyi bildiği şeylerdir kendileri….
BU bağlamda ADALETLİ OLMAK zor, adaleti tecelli ettirmek ise en zor olanı bu ateşten gömleği giyenlerin kararlarında hep HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ esası ile hareket etmeleri dileğiyle…..
Av. Haşim Çelik
Yorum Yazın :Misafir