DARBELER DÖNEMİNDEN GÜÇLÜ ÜLKE TÜRKİYE HEDEFİNE
Bin yıl sürecek denilen ve sadece milli değil manevi değerlerimize de saldıran, tahakküm altına almak isteyen 28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden geçeli 28 yıl oldu. ”İrticayla mücadele eylem planı” adı altında yaşanan bu süreçte manevi ve milli değerlerine bağlı bir çok gencimiz ikna odalarına alındı, başta muhafazakar kesime karşı başörtüsü yasağı gibi ayrımcı uygulamalara ve insan hakları ihlallerine sahne olundu, başörtülü öğrenciler okullardan atıldı, yoğun baskılar sonunda çok sayıda öğretmen meslekten atılırken, bir o kadarı da istifa etmeye zorlandı. En önemlisi de birlik ve beraberliğimize kastedildi, katsayı adaletsizliği getirilerek eğitim ve öğretimde haksızlıklara yol açıldı, en önemli travmalardan biri olarak kutuplaşma ve kamplaşma yaratılarak demokrasiye ve Türkiye’nin ilerleme süreci baltalandı…
Peki, 28 Şubat süreci birdenbire mi yaşandı? Kesinlikle hayır! Şu bir gerçek ki hiçbir darbe birden bire olmaz tıpkı 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbesinde olduğu gibi. Bu nedenle süreci çok iyi okumak gerekiyor ki geçmişte yaşananları bilmeden gelecekte bizleri tehlikelere ve sürece karşı hazırlıklı olalım. Şöyle geriye dönüp baktığımızda İstiklal savaşında verilen bağımsızlık mücadelesinde çeşitli yokluklara rağmen millet olma şuuruna sahip çıkan Türk kahramanlığı destanı yaşadığımızı görürüz. Kalkınmanın öncelikle sanayi devrimi ile gerçekleşeceğine inanan Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türkiye’de 1923-1938 yılları arasında “Her fabrika bir kaledir” hedefiyle büyük hamleler gerçekleştirilmiş olsa da milli şef döneminde tüm bu kalkınma hamleleri adeta askıya alınmıştır. Ta ki 14 Mayıs 1950’de tek partili dönemi sona erdiren Demokrat Parti iktidarı ve Başvekil Adnan Menderes Başbakanlığına kadar.
Adnan Menderes Başbakanlığında Türkiye’nin demokratikleşme ve kalkınma hamlelerinin en önemli temel taşları oluşturulmuştur. Menderes ve arkadaşları oluşturdukları bu demokratikleşme ve kalkınma hamlelerinde lider ülke Türkiye’nin önünü kesmek isteyen, bu önemli kalkınma hızını hazmedemeyen iç ve dış işbirlikçilerin hedefi haline gelmiş ve ne yazık ki 27 Mayıs 1960 darbesiyle bunu canlarıyla ödemişlerdir. Hiç şüphe yok ki Menderes ve arkadaşlarını katleden demokrasiyi içselleştiremeyen irade sahipleri her gün lanetlenirken Menderes ve arkadaşları ahde vefa duygularıyla her anılışlarında yaşamaya devam edeceklerdir.
Türkiye’de Menderes’le başlayan kalkınma hamleleri Özal döneminde devam etmiş, Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlığındaki AK Parti iktidarları döneminde ise taçlanmıştır. AK Parti iktidarı gerçek demokrasi yolunda önemli uygulamaları hayata geçirmiş, milletin devletiyle barışmasının önünü açmıştır. Çünkü 1960, 1971, 1980 darbeleri milletin devletiyle arasını açmış, ortaya koyduğu otoriter ve totaliter rejim karmaşasıyla kendi öz milletini devletin kolluk kuvvetleriyle askeriyle, polisiyle karşı karşıya getirme cüretini en bariz şekilde kullanmıştır. Sindirme politikasıyla kendi öz vatanında kendi milletini yıllarca inanç ve teşebbüs hürriyeti noktasında zulüm çektirmiştir. AK Parti iktidarının işte en büyük artısı buradan gelmektedir. 1946 yılında ‘yeter söz milletin!’ diyerek komünist özentisi bir iradeye kafa tutan Demokrat Parti gibi AK Parti’de milli iradenin üzerinde hiçbir iradeyi tanımadığını açık ve net olarak ortaya koymuştur.
1960, 71 ve 80 darbeleri bedenimize musallat olmuş ve ideolojilerimize, inançlarımıza saldırmıştı. 28 Şubat Post Modern darbesi ruhumuza musallat olup, inançlarımızı hapsetmek istedi. 28 Şubat döneminde başörtülü öğretmenlere uygulanan yoğun baskılar sonunda çok sayıda öğretmen meslekten atılırken, bir o kadarı da istifa etmeye zorlandı. Ancak başörtüsü yüzünden meslekleri ile ilişiği kesilen
öğretmenlerin büyük bölümü 2006 yılında çıkarılan sicil affı ile yeniden mesleklerine geri döndü. Mesleklerine geri dönen 28 Şubat sürecinde, inandığı değerlerden dolayı disiplin cezasıyla memuriyetten atılan yaklaşık 630 kişi, geçmiş sigorta primlerinin borçlandırılmalarından dolayı büyük bir mağduriyet yaşıyordu. Hükümet tarafından verilen TBMM Genel Kurulunda görüşülen Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 41. maddesi üzerinde değişiklik önergesi kapsamında, 28 Şubat`ta memuriyetten atılan kişilerin sigorta primlerini kurumları ödeyecek. Böylece mesleğe dönen öğretmenler bu konuda sıkıntı yaşamayacak. Bu uygulama hem 630 memurun tekrar mesleklerine geri dönüşünü sağlarken milletle devletin arasında ki buzların barışmasının sacayaklarından birini oluşturdu. Bu örnekte de görüldüğü gibi hakikaten Türkiye kendi olduğu takdirde büyüyor. Türkiye Tanzimat’tan bu yana kendi olmasının önündeki engellerle boğazlaşarak bugünlere geldi. Bu boğazlaşmanın bir neticesi olarak türemiş sorunlarımız var hala. Türkiye dönüştükçe, aslında kendi oldukça bu sorunların üstesinden gelecektir. Tarihin, hayatın ve çağın gerçekleriyle kendi gerçekliğini bütünleştirdiği ölçüde Türkiye muazzam bir enerji pompalayacaktır. Bu büyük akıntıya dâhil olanlar ise kazanacaktır.
Demokrasiyi içselleştirerek milli iradenin üzerinde başka bir irade tanımaması, vesayet rejimini savunanlara karşı siyasi erk olarak net bir şekilde dik bir duruş ortaya koyması sonucunda millet devletiyle barışma noktasında, devletin de kendi öz benliliğini yakalama noktasında AK Parti iktidarları döneminde adeta bir reform yaşanmıştır. AK Parti iktidarı her geçen gün önündeki çıtayı yükselttiği için hem kendisi dönüşüyor ve oy oranını arttırıyorken aynı zamanda Türkiye’yi dönüştürme başarısını elde etmiştir. Bu konulardan birincisi AB’dir, bugün hem Ortadoğu hem AB arasında bölgesine yerleşen model ülke Türkiye gerçeği ortaya çıkmıştır. AK Parti iktidarları öncesinde her şeyden önce biz bölgeye sırtımızı dönüyorduk. Çok soyut bir Batı kavramımız vardı. Baktık ki, o Batı da bizi çok kolay içine almayacak. Şimdi daha bir merkez içinde, biraz da Osmanlı geçmişimizle tanışıp barışıyoruz. Soğuk savaş dönemini geride bırakıp, daha sıcak politikaya girdik. Sıcak tarihe girerek milletinin büyük teveccühü ile iktidarını taçlandıran AK Parti ve halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye inisiyatif aldı. Mahşerin dört atlısı gibi hisseden ülkeler arasında, bu inisiyatifi almak hiçte kolay değildi. Nasıl kolay olsun! Bundan önce ağabeylerimiz vardı, biz onlarla birlikte düşünüyorduk. Mesela solun ağabeyleri vardı, ya Sovyetler, ya Çin, ya Avrupa’daki sosyalistler… Laiklerin de ağabeyleri vardı, özellikle Fransızlar… Kızların ablaları vardı, feministler… Kolaydı işimiz. Batı referanslı düşünüyorduk. Kendi başımıza düşünmemize gerek yoktu. Ama her şeye rağmen güçlü siyasi erk ve güçlü liderle birlikte Türkiye gerçek kimliğine kavuştu daha akılcı ve geleceğe emin adımlarla ilerleme noktasında çok önemli hamleler gerçekleştirdi. Böyle bir Türkiye karşısında ise Avrupa duygusal oldu. Sarkozy, Obama’nın konuşması karşısında hemen duygusal bir tepki verdi; ’Hayır, olmaz! Türkiye’yi istemiyoruz!’ diye. Tüm bu rahatsızlıkların ardından da 15 Temmuz gecesi hain darbe girişimiyle karşılaştı Türkiye. Yeltendikleri alçakça isyana Yurtta Sulh Harekatı adını veren FETÖ/PDY yanlısı bu cuntacı askerlerin ABD başta olmak üzere Türkiye’nin güçlü ve söz sahibi olmasını istemeyen egemen güçlerin etkisiyle bu kalkışmaya cesaret buldukları her hallerinden belli oluyordu. Ama onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardı ve iradesine çıkan millet tarafından bastırılan darbe girişimi netice de bir demokrasi zaferine dönüştü. 15 Temmuz gecesi yaşananlara ister darbe girişimi, ister kalkışma, ister isyan olarak adlandıralım o gece yaşanmış olanlar Türk tarihinde yaşanan en büyük terörist faaliyet saldırısıydı.
1960, 71, 80 darbesi 28 Şubat postmodern darbesi, e muhtıralar ve son olarak 15 Temmuz hain darbe girişimini yaşayan ülkemiz açısından bundan sonraki süreç çok önemli olup ne pahasına olursa olsun 80 Milyon Türkiye öncelikle kendi öz benliğine ve değerlerine sahip çıkmalıdır. Zaman Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birliğine, bütünlüğüne sahip çıkma zamanıdır. Türkiye gerçek bir hukuk devletidir. Türk Silahlı Kuvvetleriyle, Polis Teşkilatıyla, Milli İstihbarat Teşkilatıyla, Yargısıyla, Basınıyla ve 80 milyon her kesimden vatandaşıyla daha özgür, daha zengin, daha demokrat, daha müreffeh ülke olma yolunda asıl mücadele bu süreçten sonra daha da kararlı şekilde devam edecektir. Bu sürecin ise kilometre taşını 16 Nisan Referandumu oluşturmaktadır. Kamplaşmaya, kutuplaşmaya ve çeşitli kavga, kargaşa ortamına mahal verilmeden demokrasiye, millet iradesine bağlı tüm vatandaşlarımızın ortak temennisiyle güçlü ülke Türkiye hedefi artık çok daha yakındır. Saygılarımla
Hakan ÖZEN
Yorum Yazın :Misafir