Canım dedeme…
"Ölüm ki kaşla göz arasında; ölüm ki dudakla söz arasında".
Zihnime ansızın gelip en güzel yere kurulan düşünceler vardır bazen. İçime dolar dolar da taşacak yer arar kelimeler. Aslında yazacaklarım o an bir bir sıralanır beynimin içinde virgülüne, noktasına kadar. Sadece bir kağıt ve kalemdir ihtiyacım olan. Ve nedense hep bir özlemdir beni yazmaya iten. İliklerime kadar hissettiğim, burun kemiğimi sızlatan bir özlem. Sonra düşünürüm hep, neye ve kime bu özlem. Ve onca duygu varken neden hep bu kahrolası özlem?
Geçmişe ya da geleceğe… Hala karar veremedim içimdeki bu bitip tükenmeyen özlemin kaynağına. Ama şu an çocukluğumdu kalbimi avuçlarının alıp var gücüyle sıkan. Belki dalgalı saçlarımdı özlediğim, belki de en sevdiğim annemin elleriyle diktiği mavi elbisem.
Gözyaşlarıma engel olamayacak kadar özlediğim şeyin ne olduğunu bulacaktım elbet birgün. Ya da özlemlerime her geçen gün yenisini ekleyerek devam edecektim yoluma. İyiden iyiye dipsiz kuyulara itecektim onu. Şimdi o kadar çok özlüyorum ki seni dedem, birlikte geçirdiğimiz zamanları. Salon kapısından her girişimde koltuğuna gidiyor gözlerim. Seni arıyor dedem… Nur yüzünü, gülen gözlerini, merhametli bakışlarını…
Dedem… Asla okuyamayacağını bile bile yazıyorum sana bu mektubu. Seni kaybedeli uzun zaman oldu ve ben seni çok özledim. Dokuz yıllık bir özlem beni kalem ve kağıtla buluşturup bu satırları yazdıran. Düşünüyorum da seni kaybettiğimiz günkü gözyaşlarım nerde şimdi? Zamanlı zamansız seni hatırlayıp ağlayışlarım, yemek masasında adın anılınca elimizden düşen kaşıklar ve devamında boğazlarda düğümlenen koca bir hıçkırık… sonra diyorum ki geçen zamana şükürler olsun. Çünkü geçen zamandır yüreklerimizi soğutan. Unutturan değil dedem asla, sadece yüreğimizdeki ateşe bir avuç su döken. Alışmak insanlar içinmiş ya dedem, bunu söylemek zor ama yokluğuna da alışıyor insan. Alışmaya çalışıyor en azından. Böyle söylüyorum diye üzülme fedakar dedem. Eğer zaman unutturmasaydı acıları anaların yüreği kor olurdu, yaşamak olmazdı onlarınkisi. Sevenler, sevdikleriyle girerlerdi kara toprağa. Sahi toprak dedim de aklıma geldi. Bilirsin, toprak kokusunu çok severim ben. Hele yağmurdan sonraki o kokuyu… Yağmurlar sevdiklerimizin kokusunu getiriyordur belki de bizlere. Bu koku senim kokun mu dedem?
Hatırlar mısın dedem? Bir gökkuşağı tadında yaşadım ben çocukluğumu, tüm renkler capcanlıydı. Güneş bile daha parlaktı o zamanlar, şefkatle ısıtırdı dünyayı. Sen de güneş kadar sevgi dolu ve fedakardın dedem. Dağlar nasıl vadileri rüzgardan korursa sen de hayatın boyunca bizi öyle koruyup kolladın. Gün geldi yaşlandın, nefesin yetti dedem. İşte sen gidince bu yüzden yerle bir oldu annemin sırtını yasladığı dağlar. Sen, her düştüğümüzde elini uzatan gücümüzmüşsün meğer. Hadi şimdi zaman unuttursun seni bana. Tüm anılarımızı silsin hafızamdan. Küçükken elimden tutup gezmeye gidişlerimizi, doğum günümde aldığım taşlı küpeyi, yürekten “evladım” diye seslenişini. Silemez dedem, unutturamaz. Hele yüreğimizdeki sevgin artık dilimize düşmüşken.
Bu gece Manisa’da hafif serin bir bahar havası var. Bense balkonda oturmuş sana bu satırları yazıyorum.
Senle olan anılarımızı ezberliyorum bir bir. Hatırlıyorum da seninle vakit geçirmek için yanına gelirdim bazen. Sohbet eder otururduk. İnce belli bardaklarda çaylarımızı içerdik. “ sağlığın sıhhatin yerinde mi?” diye başlayan sohbetlerimiz geçmiş günlerin yadıyla sonlanırdı. Eski iş arkadaşlarından bahsederkenki gülümsemeni, anlatışındaki o çocuksu sevinci ve telaşı hiç unutmam. Hatta telefon numaralarını çıkarırdın. Saman kağıda yazılmış kargacık burgacık rakamlar… “ arasak da hal hatır sorsak” diye kağıdı uzatırdın bana.
Aslında sen de endişelenirdin duyacaklarından. Sonra sen ölümü düşünürdün, hissederdim ben. Sıranın sana ne zaman geleceği sorusu beynini kemirirdi belki de. Ve ikimiz de bilirdik ki ömrü boyunca pek çok güzellik için sırasını bekleyenler, ilk kez sıranın biraz daha geç gelmesi için dua ederlerdi. Sen de duanı ederdin içinden. Kıymetlilerinle geçirebileceğin biraz daha zaman…İşte o zaman küçücük odamızı buram buram özlem kokusu sarardı. Biliyor musun dedem bizim evimizi de uçsuz bucaksız bir özlem kokusu sarıyor artık.
Sonra dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum. Ah şu fotoğraflar… iyi ki de varsınız. Özlemlerimizi bir parça olsa da dindiren, acımasız hafızamızın unutturmaya çalıştığı simaları yüzündeki en ufak çizgilere kadar hatırlatan, sevdiklerimizi yanımızda hissettiren ve bugünümüzü anlamlı kılan fotoğraflar… İyi ki varsınız…
“Geçmiş zaman olur ki
Hayalin cihan değer
Bir an acı duyar insan belki
Sevmişse biraz eğer
Anlar ki geçenlerin
Rüyaymış hepsi meğer
Rüya olsa bile o günlerin
Hayali cihan değer.”
Sana en güzel mektubum dualarımdır. Mekanın cennet olsun fedakar dedem.
Torunun Gökben TÜRKÖZÜ
Yorum Yazın :Misafir