OSMANLI DEVLETİ’NİN MANEVİ KİMLİĞİ
Osmanlı’yı bizler her ne kadar savaş meydanlarındaki zaferleri ve yenilgisiyle, diplomatik ilişkileriyle, bırakmış olduğu eserleriyle incelemekteyiz. Halbuki manevi açıdan dünyaya ve bizlere bırakmış olduğu şanlı mirasımızı ne kadar çok yeni kuşağa aktarabilirsek o kadar, atalarımıza yakışır bir torun oluruz.
Sırpsındığı…
Mohaç…
Preveze…
Haçova…
Bu savaşların hepsi şanlı Türk zaferlerindendir. Peki daha burada zikretmediğimiz pek çok zaferin ortak noktası sadece ama sadece başarılı taktikler, otoritenin boşlukta olmaması, talihin bize gülmesi midir?
Buna hayır cevabını veriyorum. Evet savaş meydanlarında başta padişahlarımız olmak üzere başarılı komutanlarımızı görmekteyiz. Onların kullanmış olduğu zekice taktikler ve manevralar karşımıza çıkıyor bunlar bir gerçek. Silah kullanımı da rakiplerimize karşı gayet başarılı. Bunun en güzel örneklerinden biri Kanuni’nin zaferidir. ‘’Mohaç Meydan Savaşı’’ yani…
Fakat altını çizmemiz gereken bir diğer nokta da şu; İmanları ve kararlı duruşları vardı!
Yaptıkları işleri Allah’ın adını cihana yaymak adına yapar, nizam-ı alem için cihat ederlerdi.
Ne zaman gösterişe ve riyaya kapıldılar, kendilerini mutlak üstün zannettiler, zevk-ü sefadan başka bir işle uğraşmadılar işte o zaman kaybettiler.
O zaman kim kaybetmezdi ki?
Güçlü olan gücünü, düzenli olan düzenini, malı olan malını kaybederdi kendini zevkin o lezzetli ama boş kollarına verirse.
***
Osmanlı Devleti’ni savaş meydanlarında güçlü kılan serdarlar olduğu kadar, bu kudretli devleti ayakta tutan bazı yüce şahsiyetler vardı…
Akşamseddin, Ebu Suud Efendi, Aziz Mahmud Hüdayi vb… gibi.
Bu yazıda sadece bu üç isimden bahsedeceğim. Daha bahsedilecek çok isim var elbette…
Hükümdarlar böylesine yüce şahsiyete sahip insanlara sahip çıkmış, onlarla bol bol sohbet etmiş. Yanlarından esirgemememişlerdir. Türk tarihinde böylesine yüce ilmi geniş insanları hükümdarlarımız yanında bulundurmuştur. Türkler bilgili insana sadece İslamiyet sonrası
değil, İslam dinini seçmeden önce bile oldukça önem vermişlerdir. Bilgili kişilere ‘’alp insan’’ diyerek onları göz önünde tutmuşlardır.
***
Akşemseddin bildiğiniz üzere tarihimizin en yüce şahsiyetlerinden biri olan Fatih Sultan Mehmed’in hocasıdır. İstanbul’un fethi esnasında Fatih ve ordunun yanında bulunarak onlara moral kaynağı olmuştur. Ordunun maneviyatını ayakta tutmuştur. Küçük yaşta hafız olmuştur Akşemseddin. Hacı Bayram-ı Veli ile görüştü.
***
Ebu Suud Efendi ise Osmanlı’nın en kudretli çağlarını görmüştür. Başta Yavuz Sultan Selim olmak üzere Kanuni Sultan Süleyman ve II.Selim dönemlerinde yaşamıştır. Kanuni ile olan münasebetlerinde son derece hassas düşünmüş ve lafları gediğine oturtmuştur. Dedesi Ali Kuşçu’nun kardeşidir. Şeyhülislamlık makamında bulunan Ebu Suud Efendi bir anlamda devlet yönetimine yön vermiştir.
***
Bugün türbesi Üsküdar’da olan Aziz Mahmud Hüdayi, pek çok padişahı görmüştür. Çoğunun kılıç kuşanma töreni esnasında yanlarında olmuştur. Kanuni, II.Selim, III.Murad, III.Mehmed, I.Ahmet, I.Mustafa, Genç Osman ve son olarak IV.Murad dönemlerini görmüştür. 1541 yılında Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde dünyaya gelen Hüdayi, 1628 yılında hayata gözlerini yummuştur. Devrin padişahları onu büyük bir sevgi ve saygı ortamında ağırlardılar. Bitmek bilmeyen Osmanlı-Safevi savaşlarına katıldı. 1595 yılında Ferhat Paşa komutasında Tebriz seferinde bulundu. Hüdai’nin Arapça ve Türkçe eserleri vardır. Tezakir-i Hüdai adlı Türkçe eserinde Sultan I.Ahmet Han’a olan mektupları yazar.
Allah hepsinden rahmet eylesin. Türk çocuğu böylesine önemli insanları bilmeli ki, ‘’manevi boşluğa’’ düşmemeli.
Esen kalın…
Necdet CURA
Yorum Yazın :Misafir